Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü. Bu tarih; 1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararı ile ilan edilmiştir. Kadına yönelik şiddet, BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi tarafından “kadına, kadın olduğu için yöneltilen veya orantısız biçimde kadınları etkileyen şiddet” olarak tanımlanmaktadır. Kadına yönelik şiddet; ister kamusal, ister özel alanda meydana gelsin kadınların fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine ve onurunun zedelenmesine yol açmaktadır.
Dünyada her üç kadından biri hayatının bir döneminde şiddete maruz kalmakta olup bu oran Türkiye'de 2023 verilerine göre yüzde 73'e kadar yükselmiştir. Yani her dört kadından üçü hayatının bir döneminde şiddetle karşılaşmaktadır. Şiddetin en temelinde, toplumsal cinsiyet eşitsizliği yer almaktadır.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre, Türkiye’de 2008 ile 2019 yılları arasında toplam 3.185 kadın öldürülmüştür. İstanbul Sözleşmesi’ni, Avrupa parlamentosunda onaylayan ilk ülke olan Türkiye, Temmuz 2021'de sözleşmeden çekildiğini açıklamıştır. Türkiye'nin sözleşmeden çekildiği 2021 yılında 280 kadın cinayeti gerçekleşmişken, takip eden 2022 yılında kadın cinayetlerinin yaklaşık %20 artarak 334'e çıktığını veriler göstermektedir.
Kadına yönelik şiddet; toplum açısından yıkıcı etkisi bulunan küresel bir olgudur. Sadece ülkemizde değil dünyanın birçok ülkesinde kadınlar adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesi vermekte. İran’da Mahsa Amini’nin başörtüsü gerekçe gösterilerek öldürülmesinin ardından geçtiğimiz günlerde bu sefer de başörtüsünü ahlak polisinin istediği şekilde takmadığı için taciz edilen üniversite öğrencisi Ahu Deryai protesto için kıyafetlerini çıkardı ve ardından polis tarafından gözaltına alındı. Cesur kadınlar sizin çağdışı, karanlık zihniyetinize ve zorbalıklarınıza geçit vermeyecektir. Giderek güçlenen cesur kadın hareketini saygıyla selamlıyoruz. Mücadeleleri mücadelemizdir.
Birleşmiş Milletler’in raporları dünya genelinde halâ yoksul olarak tespit edilen bireylerin %70’ini kadınların oluşturduğuna dikkat çekmektedir (UNDP, 1995). Gelinen aşamada, ilk kez 1978 yılında Amerika’daki yoksulların %70’ine yakınının kadınlardan oluşması ve kadınların işgücü piyasasında giderek daha fazla yer almalarına karşın ekonomik ve sosyal açıdan gelişme hızlarının yavaş olmasını vurgulamak için kullanılan “yoksulluğun kadınlaşması” kavramının tanımlanmasını ve bu dezavantajlı gruba yönelik spesifik politikaların oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Türkiye’de kadın ve çocuk yoksulluğu üzerine düzenli olarak ampirik raporlar yayınlamakta olan Derin Yoksulluk Ağı’nın Kadın Yoksulluğu Raporu’nda; yoksullukla mücadele eden kadınların çocuk yaşta ekonomik sebeplerle evlendikleri, eğitim haklarına erişemedikleri, evdeki bakım yükü nedeniyle çalışamadıkları, sağlık hizmetlerine, doğum kontrol araçlarına ve hijyenik pedlere erişmekte zorluk çektikleri, şiddete maruz kaldıklarında adalete erişemedikleri, aynı iş için erkeklerden ortalama %24 daha az ücret aldıkları, genel olarak kadınların yoksulluk içinde yaşama olasılığının erkeklere göre %35 daha fazla olduğu vurgulanmaktadır. Bu kapsamda kadına yönelik şiddeti önleme mekanizmalarının yanı sıra, temelde eşitsizlikçi toplumsal statünün değiştirilmesi yönünde sosyal politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Son yirmi yılda eşitlik, adalet ve laiklik adına kaybettiğimiz çok şey var, Kaç çocuk doğuracağımıza, çocuğu ne şekilde doğuracağımıza, kaç yaşında evleneceğimize, etek boyumuza müdahale edilerek eşitlik yolculuğumuz sekteye uğratılmaktadır. Her gün en az üç kadın öldürülürken, bir o kadarımız şüpheli şekilde hayattan koparılmakta. Kadın cinayetlerine ve şüpheli ölümlerine dair bir önlem alınmadığı gibi etkin soruşturma da maalesef yapılmamaktadır. Son haftalarda çeşitli belediyelere atanan kayyumlar da özellikle kadın çalışmalarının yapıldığı, kadınların sosyal ve ekonomik olarak desteklendiği birim ve programları kapatmakta veya atık hale getirmektedir. Bunların hiçbiri tesadüf değil, bilinçli bir politikanın sonucudur.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesi ile Antalya Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu olarak, kadının insan hakkının temel insan hakkı olduğunu hatırlatıyor, kadına yönelik şiddetin son bulması, hak ve özgürlüklerden yararlanma noktasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması adına, kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılık sonlanıncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Kamuoyuna saygılarımızla.
Antalya Barosu
Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu